Babasının kendisini zorla yaşlı bir adamla evlendirmek istemesine katlanamayan Noorbibi, ''Anlatmak, ben ve dünyadaki bütün kadınlar için büyük bir adım olacak'' diyerek Gökhan Çınar'a konuştu. Seneler evvel Türkiye'ye kaçan Noorbibi, hayat hikayesiyle tüyleri diken diken etti.
İşte Noorbibi'nin konuşmasından satır başları:
Baskıcı bir ailede doğdum, kız çocuklarına hiç değer verilmeyen bir aileydi. Gözümü açtığım gibi ayrımcılığı tanıdım. Kızları sadece evlendirmek için büyütüyorlardı. Annem ve ben sürekli şiddet görüyorduk.
Babam şeriata ve dini meselelere çok önem verirdi. İnsanların ne düşündüğünü çok önemserdi. Annem, babamın gözlerinden çok korkardı. Ben 24 sene boyunca şiddet gördüm. Türkiye'ye geleli 4 yıl oldu ve 4 yıldır şiddet görmüyorum. Babam zengin bir adamdı ama biz komşuların eline bakıyorduk bir şey yemek için. Bir kıyafetimiz vardı, onu yıkayınca kurumasını beklemek zorundaydık. Bir gün babam, bizi döverken annemin beli kırıldı ve ben o gün büyüdüm. Annem artık yatalak bir kadındı ve ona ben bakmak zorundaydım.
Biz dayak yerken etrafta kimse sesini çıkaramazdı ki bu normal bir dövme de değildi, babam bizi alıp duvara fırlatırdı. Annemin beli kırıkken, hasta yatarken bile dayak yedi. Çocukluk dendiğinde aklıma şiddet ve korkudan başka bir şey gelmiyor. Bıçakla, hortumla, eline ne geçerse bizi öldürene dek döverdi. Hortumla dövdüğü yerlerin acısından uyuyamazdım. Annemin annesi oldum. Büyümek benim elimde değildi, çocukluğum elimden zorla alındı. Bir buzdolabımız vardı, önce ikiz kardeşimi, sonra kendimi saklardım. Babamın, bizi orada bulacağını bildiğimiz halde yine gider oraya saklanırdık. Çocukluk işte...
Annem sevginin ne olduğunu bilmediği için bize de gösteremedi. 'Ben dayak yediğim için sizi de dövüyorum' derdi ama erkek kardeşlerimi dövmezdi. Evde, okulda, parkta... Her yerde kadın erkek ayrımcılığını görüyorsunuz İran'da. Aslen Afganistanlı olduğumuz için İran'da vatandaş olarak hiçbir hakkımız yoktu. Bu durumu asla devlete şikayet edemezsin, çünkü sen bir yabancısın. Afganistan'ı hiç görmedim, bilmiyorum.
İran'da yalnızca bir erkeğin yanındaysanız anlamınız var. Tek başına gezmek, makyaj, spor yapmak, her şey yasak. Kadınların vücudundaki kıvrımlar, ince ses tonu, saçlarımız her şey tahrik edici onlar için. Çok küçük şeyler için bile savaşmak zorundaydık. Sadece başımızı açıp gezmek istemiyoruz ki biz, yaşamak ve kendimiz olma hakkını istiyoruz.
Okumak isteyen kız çocuklarının yalnızca okuma yazma öğrenmesine izin verilirdi. Kitaplarımı bile saklardım babam yırtmasın ve beni dövmesin diye. Akıllı bir öğrenciydim, okumaya çok hevesim vardı, gece şiddet görüp sabah okula giderdim. Neden okuyamadığımı anlamıyordum, halbuki okumak istemeyen erkek kardeşimi zorla okula gönderiyorlardı. Ama en sonunda diplomamı aldım, her şeye değdi.
Kitap okurken, dünyadan alamadığım bütün cevapları alıyordum. Evlenmek istemediğim ve eğitimime devam etmek istediğim için hakkımda çeşitli dedikodular çıkmıştı. Ama iyi ki de yapmışım, o yüzden şu an buradayım, yapmasaydım belki de şimdi hiç tanımadığım bir adam ile evliydim.
15 yaşındaydım, babam ikiz kardeşimi zorla evlendirdi. Sıra bendeydi artık. Ya ölecektim ya kaçacaktım. Bir gün okuldan eve geldim, üvey amcam evde, takım elbiseli bir şekilde oturuyor. Annem ve kardeşim yüzüme bakmıyor. Meğer üvey amcam bir kızı beğenmiş ama parası kızı almaya yetmemiş, aile de 'siz de bizim oğlumuza bir kız verin, hesap kapansın' demiş. Babam da beni o ailenin oğluna vermiş. Değersiz olduğumu biliyordum ama bu kadarını beklemiyordum... Üstelik çocuğun akıl sağlığı yerinde değildi ve benden küçüktü. O gün kendime söz verdim: Babam boynumu bile kesse kimseyle evlenmeyecektim.
Amcam yurt dışına çıktıktan sonra o kızı istemedi. Ama İran'daki nişanlısıyla cinsel birliktelik yaşadığı için ailem benim de nişanlımla cinsel ilişkiye girmemi istedi. Bedel böyle ödenecekti. Öyle olunca ben de onların kızları gibi dul olacaktım. Akşam beni o odaya zorla soktular. Çok çaresiz kalınca, çocuğu ölümle tehdit ettim. O halimden çok korktu ve kurtuldum. Ama sonra kimse beni istemedi, artık genç bir kız değildim, duldum. Babam bu sefer de yaşlılarla evlendirmeye çalıştırdı beni. O olay kaçmama vesile oldu.
Babam anneme para verdi, beni yaşlı arkadaşıyla evlendirecekti. Nikah için hazırlıklara başladılar. Ben çıldırdım ve babama hakaret etmeye başladım,bu yüzden saatlerce dayak yedim. Oradan nasıl kaçtım bilmiyorum, babam mutfaktan bıçak almaya gittiğinde ben dışarıya kaçtım ve ikiz kardeşimin evine saklandım.
Kısa bir süre sonra bavula kalbimi koydum ve yollara düştüm. Hiçbir hazırlığım yoktu. Yolda terliğim koptu ve çıplak ayakla günlerce yürümek zorunda kaldım. En sonunda acıya dayanamadım ve eşarbımı ayağıma bağladım. Herkesin montu vardı, ben incecik bir şey giymiştim. Yolda kimse kimseye yardım etmiyordu, benim o şartlarda buraya gelmem mucize oldu.
İkiz kardeşim maddi manevi hep arkamda durdu. Türkiye'de yaşayan arkadaşına yönlendirdi beni, 1 ay o arkadaşının evinde kaldım. 1 TL bile yoktu elimde, 1 hafta aç kaldım. Ekmekçiye gidip ekmek istedim, o ekmeği 1 hafta boyunca yavaş yavaş yedim bir daha alamam diye. Sonra bulaşıkçı oldum, karnım doyduğu için mutluydum, para biriktirip küçük bir ev kiraladım. Türkçe'yi öğrendim ve psikoloji bölümünü kazandım. Şu an bir şirkette temizlik görevlisiyim, önceki işlerimden ayrılmak zorunda kaldım çünkü yalnız bir kadın olmak her yerde zormuş...
Kardeşlerimle iletişimim devam etmiyor, sadece ikiz kardeşimle konuşuyorum. Onları çok özlüyorum. Ses tonlarını bile özledim.
İmsak | --:-- |
Güneş | --:-- |
Öğle | --:-- |
İkindi | --:-- |
Akşam | --:-- |
Yatsı | --:-- |
YORUMLAR